İstanbul'a dönüş, yerleşme, kışlık formata geçiş işlemleri tamamlandı. Kız yeniden kreşe başladı, iyi kötü düzene girdik sayılır artık. Fakat hiçbirşey aynı kalmıyor ki, 2 minikle hayatımın değişmeyen tek şeyi değişim… Dönüş yolunda feribotta yürümeye başlayan Ömer şimdi de sabah uykularını bırakma peşinde. Yatağa gitmemiz olay olmaya başladı.
 
Ve bir de yemek saatlerimiz… Eskiden 5 dakikada biten sebze çorbalarını artık ancak surata püskürtme, elle müdahale gibi saldırılara maruz kalarak yedirebiliyoruz oğluma…Yeme süreleri uzuyor, miktarları da azalıyor ne yazık ki…  İlk adımları ile birlikte oğlumu tutmak imkansız hale geldi. Bu durumda yardımcım ve ben zaman zaman 2 çocuğa yetişmekte yetersiz kalıyoruz. Ömer yürümeyi keşfeder etmez, tırmanma, atlama, itme gibi daha önceden bilgi dağarcığında olan süper hareketlerle kombolamaya başladı. Bizim uysal, obur, hatta biraz hımbıl oğlan gitti, yerine acayip yaramaz, yemeyi hala seven (ama idareyi tamamen ele alarak ve mümkünse dolaşarak uygulayan), yerinde duramayan bir oğlan geldi.
 
Mama sandalyesinde yedirmeye hala ısrar ediyorum. Ancak o kaşık o ağıza girene kadar neler neler çekiyorum anlatamam. Onu yedirirken oyalamak için bazı taktikler geliştirdim aslında ama bunların hiçbiri sonsuza kadar sorunu çözmüyor. Hemen sıkılınıyor, hemen yeni bir yol bulmak gerekiyor.
 
Sizinle bazı taktiklerimi paylaşayım: 
 
- Sebze çorbasını yedirirken yoğurt kutusunu önüne koyuyorum. Bu yoğurt makinemizin özel minik kutularından ve bir de kapağı var. Ömer'in favori aktivitelerinden biri kapak açıp kapatmak olduğundan, ilk 7-8 kaşık bu kapağın kutuya kapatılıp açılması aktivitesiyle ağıza tıkılabiliyor. Gerekirse pet şişe, biberon, suluk gibi farklı malzemelerle de yapılabilir. 
 
- Yine yoğurt kabını önüne koyup, işaret parmağını içine sokup sonra yalamasını öğrettik. O bununla uğraşır eğlenirken hooooop gitti 4-5 kaşık daha… 
 
- Önüne bir peçete koyuyorum, bunu paramparça etmesi 40 saniye falan sürüyor ama olsun, çorbayı arka arkaya dayıyorum, neredeyse yarıladık! 
 
- Bazen eline bir tam ekmek veriyorum, onu kemirmeye, eliyle ufalamaya çalışırken ben de bir yandan çalışmayı sürdürüyorum.
 
- Birçok oyuncağımız kurumuş çorba parçaları ile kirlendi, tıkandı, mahvodu. Ama olsun, sebze çorbası için bir iki eski oyuncağı feda ettim gitti! 
 
- Kendini beslemeyi çok sevdiğinden önüne bir iki mücver, köfte, kabak parçası falan koyuyorum. O onları iki parmağı arasına sıkıştırıp ağzına sokmayı başarana kadar 2-3 kaşık arada ben ağzına tıkıştırabiliyorum.
 
- Bir de kaşık tutmaya çok merak sardığından ona ya ayrı bir kaşık veriyorum ve ben yedirirken kendisi de yemeye çabalamasına izin veriyorum ya da kaşığı birlikte tutup ağzına götürüyoruz -ancak bu çok daha yavaş yemeye sebep oluyor. 
 
İşte böyle, Ömer'in numaraları arttıkça benim de cambazlıklarım artacak gibi görünüyor. Tekrar görüşmek üzere!