Nazilli'den doğal gıdalar Doğal Sofram'da

Yılbaşı hediyelerini açan çocuklardan farkım yoktu. Hepsini tek tek, heyecanla ama narince açtım, kokularını bir bir içime çektim. Özenle fotoğraflarını çektim. Hiç ziyan etmeden tüketilmeleri için gün gün hangisinden ne yapacağımı planladım.

Maydanozlar minicik yapraklı ve dipdiri, sapları incecik ve kısacık, minik bir demet papatya gibi buketlenmiş... En bayıldığım şey roka, çatır çatır, yemyeşil, orman gibi kokarak doldu odaya… Balkabağının rengine bakınca adını portakalkabağı ya da güneşkabağı olarak değiştirmek oldukça akla yatkın...

Kuru üzümler gerçek üzüm büyüklüğünde, rengi nefis bir kahve, bildiğimizden farklı, çekirdekleri koca koca ama yumuşacık içinde, kabuğu incecik… Lezzet inanılmaz…

Tavuk; Sosyete kasabının sözümona köy tavuğu ile yanyana koyup resmini çekmek gerekirdi. 2 avuç yağı, ciğerleri, yumurtaları bile içinde. Kesiminden, kemiklerinden belli doğallığı. 2 parçaya bölünüp yarısı çorbaya, yarısı buzluğa gönderildi. Kerevizli tavuk çorbası yaptım. Çorbanın lezzetini anlatabilmek için şair olmak gerek. Bir yağı var, sapsarı, yoğun. Hasta oğlumun şansına denk geldi. Şifa oldu canımın içine…Köy tereyağı, çocukluğumda anneannemin Elazığ’dan getirttiği köy tereyağını hatırlattı bana; Bembeyaz, katı, müthiş lezzetli.Yoğurt… Sadece koklayarak ömrüme 1 yıl kattım…

Elçin bana sürpriz yapıp bir de otlu peynirli börek göndermiş, hızlıca bir aile kahvaltısı düzenleyip hepsini mideye indirdik. Kahvaltı’da köy yumurtalarını sadece miniklere ayırdım; benimkilere ve yeğenim Bade’ye... Hepsini bir seferde bitirmeye kıyamadım ne yapayım. Biz büyükler İstanbul yumurtasına talim… Kahvaltı boyunca “Nazilli’den gelen tereyağını uzatır mısın lütfen?”, “Öğlene Bade’ye kabağın yanında Nazilli yoğurdu var…” “Çökeleği denedin mi, Nazilli’den…” gibi buldumcuk cümleleri ardı ardına dizdiğimden bayağı alay konusu oldum.İstanbul’da süpermarketten, manavdan (hatta organik pazardan bile) aldıklarımı bir kalemde silebilirim bunlar için.

Yıllar evvel ilk kez New York’a gittiğimde –gittiğim ülkelerde pazar, market gezmeyi çok severim, bana kültürleri hakkında birçok ipucu verir- meyve sebze reyonlarını

gördüğümde çok üzülmüştüm. Meyvelerin tipleri sanki konserve edilip sonra suyundan süzülüp kurutulmuş gibi, ne rengi renk, ne şekli şekil,ne bir kokusu var… Sanki bir bilim kurgu filmindeyiz, dünyada sebze meyve bitmiş de sanallarını yapmışlar… İçimden, “Yahu ne kadar şanslıyız 4 mevsimin kralını yaşıyoruz ülkemizde, meyvenin-sebzenin hasını tüketebiliyoruz” diye sevinmiştim.

Geçen gün o koliyi açtıktan sonra, anladım ki İstanbul’da satın aldığım meyve-sebzelerin de Nazilli’den gelen bu ürünlerin yanında düştüğü durum bunun aynısı. Bundan sonra Doğal Sofram’ın takipçisiyim. İlginizi çekerse Instagram'da @DOGALSOFRAM sayfasından takip edebilirsiniz.

Sağlıklı günler...